6 Haziran 2015 Cumartesi


Sevgili dostlar,
Kaldığım yerden       (Kudüs Kuşatma Altında  1 )    devam ediyorum...

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 5 İyar 5708 . Yani 14 Mayıs 1948 . Saat 16.37
Ben Gurion  bir kere daha masaya vurdu:
-Yahudi İsrail devletini ilan ediyorum. İsrail devleti resmen doğmuştur dedi.


Oturuma katılanlar Şehiyanu duaları arasında Hatikva'yı söylemeye başladılar. Toplantının yapıldığı eski müze binasında bulunanlar çok sert insanlardı. Çok, ama çok badirelerden geçmişlerdi. Pek çoğunun kolunda hala Avrupa'daki zulüm kamplarının   numaraları  vardı.
Ama bu sert insanlar şimdi ağlıyorlardı.
Tam 11 dakika sonra, tamı tamına 11 dakika sonra ABD bu yeni ülkeyi
ilk tanıyan devlet olacaktı...


İsrail devleti doğmuştu doğmasına ama Kudüs boğulmak üzere idi. Ve Ben Gurion Kudüs'ü
kaybettikleri takdirde bu bebek devletin yaşama şansının çok az olduğunu biliyordu. 
Kudüs kurtarılmalıydı. Neye mal olursa olsun KURTARILMALIYDI...
Nachson harekâtı ile  açılan yol açılmıştı açılmasına ancak  sadece 4 konvoy  geçebilmişti.
Elbette ki bir rahatlama getirmişti. Fakat kuşatma altındaki 100 bin kişi için bu yeterli değildi. 
Araplar kısa bir zaman sonra Bab el Ued geçidini büyük büyük kayalarla tamamen kapatmışlar ve burayı tahkim ederek geçilmesi imkânsız bir hale getirmişlerdi.
Sahil ile Kudüs'ün arasındaki yol bir daha açılmamak üzere  kapanmıştı.
Kudüs'ün kurtarılması için ancak bir mucize gerekli idi, ve  o mucize gerçekleşecekti...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cip gıcırdıyor, inildiyor fakat inanılmaz akrobatik hareketler yaparak da olsa karanlıkta ilerliyordu.
Sonunda takıldılar.  İçindeki Yahudilerden  ikisi araçtan indi. Cipi itmeye başladılar.
Avrupa'da II . dünya savaşında savaşarak 3 bin km. yol yapan  David Marcus ve Vivian Herzog böyle işkence çeken bir araç daha görmemişlerdi. Aracın şoförü genç bir Palmach subayı Amos Cholev direksiyona sıkı sıkı sarılmış, cipi çılgın bir nehirde sürüklenen kano gibi kullanıyordu.  Kullandıkları yol binlerce yıl evvel yapılmış antik Kudüs yolu idi.  Arkeolojik önemi olabilirdi ama bugün yol olmaktan çok uzakta idi.
Bu yoldan Büyük İskender'de geçmişti. Romalılar 'da...
Aslan Yürekli Richard bu  tepelerden Kudüs'e bakmıştı. 
Durdular.
Biraz dinlenmek üzere yabani otların arasına toprağın üzerine  uzandılar.
Amos Cholev yanındakilere:
-Bu tepeleri yarıp geçebilseydik Kudüs'ü kurtarmak için bir yolumuz olurdu dedi.
Marcus gülerek cevap verdi:
-Neden olmasın, biz Kızıldeniz'i geçmedik mi?
Gülüştüler. Birden bire uzaktan gelen bir motor homurtusu işittiler. Kulaklalar dikildi.
Makinelilerini kaptıkları gibi siper aldılar. Birden ters yönde gelen bir cipin üzerlerinde bulundukları tepeye çıkmakta olduğunu fark ettiler. Siperlerine daha sıkı sindiler. Gelen cip meydana çıktığı an Amos Cholev bir nara  attı.
-Alan... Ma şlomhem...
Cipin sürücüsü ile yanındakini tanımıştı. Bunlar Palmach'ın Harel tugayından iki arkadaşı idi. Kudüs'ten geliyorlardı.
Çıplak Yehuda tepelerinde bu iki Cipin karşılaşmalarının hesaplanamayacak kadar büyük sonuçları olacaktı....
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kudüs'ten gelen cipteki Levi Tel-Aviv'e gelir gelmez Kırmızı Eve'e, Ben Gurion'a koştu.
-Şehir aç, cephanemiz kalmadı, bitmek üzereyiz diye inledi nefes nefese.
Ben Gurion:
-Bir cipi geçtiği yerden yirmi cipte geçer dedi ve  komutan  Ukraynalı bir değirmencinin oğlu olan
Joseph Avidar'a emirler yağdırdı. Askerler ve subaylar Tel-Aviv'e dağıldılar.  Ancak bu yeni araçlara el koyma işi şehirde işitilmişti ve enteresan bir şekilde bir tek cip bile meydanda yoktu. Sanki yer
yarılmıştı ve cipler içine girmişti.
-Bari benimkini alın dedi  Ben Gurion.
İki cip ağzına kadar silah ve cephane dolduruldu ve derhal Kudüs'e doğru yola çıkıldı.
İçleri umut dolu,   yorgunluktan gözleri kapanan  iki  Palmach subayı  bir an evvel Kudüs'e varmak için insan üstü bir çaba harcamaktaydılar...
Aynı saatlerde  Kırmızı Ev'de bir Rus,  Joseph Adivar,  ve bir Amerikalı, Davit Marcus,
yürüyerek Kızıldeniz'i geçen ve sürgünde çölleri aşan Yahudi Ulusunu,  yeni bir serüvene
atılması için zorlamak amacıyla bu   toplantıya katılmışlardı. 
Kudüs'e giden yolu silah zoruyla açmaları imkansızdı ama alın teri, teknik ustalık ve cesaretle 
kamyonların geçebileceği yeni bir  yol yapmaya çalışacaklardı. Toplantıdakiler en sonunda antik Kudüs yolunun  yeniden kullanır hale getirilmesine ve böylece kuşatmanın kırılmasına karar verdiler...
Kudüs, eyy Kudüs...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Davit Marcus'un beklediği araç nihayet gelmişti. Solel Boneh inşaat şirketinin bir buldozeriydi bu.
Yol yapımı için terk edilmiş Arap köyü Beyt Jiz  köprü başı olarak seçilmişti.
Amerikalı albay (Davit Ben Gurion tarafından generalliğe terfi ettirilmişti. ) operatöre yolu gösterdi.
-Burası dedi. Buradan başlayalım.
Yola bir isim koymuşlardı. Amerikalıların Çin'de yaptıkları inanılmaz bir yolun ismini.
Birmanya Yolu...
Buldozer metre metre yolu kazmaya ve düzeltmeye başladı.  Ağır ağır ama amansızca kazıyor, düzeltiyor deliyor ve ilerliyordu.  Makinenin yetmediği, yetişemediği yerlerde insan emeği devre giriyor, taşçılar ameleler, kırıyorlar, dolduruyorlar karıncalar gibi çalışıyorlardı. Tel-Aviv'den, kibutzlardan gelen bu insanlar yolun açılması için bir adak gibi terlerini akıtıyorlardı. Gece gündüze karışmıştı. Geceleri sesler tepeden tepeye yankılanıyordu. Zamana karşı bir yarış vardı. Belki onlar yolu bitirmeden Kudüs bitecekti.
5 kilometre daha  yol yapılması  gerekiyordu
Marcus Kudüs yönüne bakıp zaman zaman kendi kendine söyleniyordu..

-Dayan Kudüs, ne olursun ben gelene kadar dayan....Geliyorum...Dayan....

Kudüs dayanacaktı ama o bunu göremeyecekti....
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
7 Haziranda Kudüs'ün  üç günlük yiyecek stoku kalmıştı. Komutan Don Joseph 
"kendimi, çocukları için yemek isteyen annelere boş depoları göstereceğim güne hazırlamalıyım"
diye düşünüyordu. Durumu bütün açıklığıyla anlatan bir telgraf hazırladı ve emir subayına
"bunu acele Ben Gurion'a gönder" emrini verdi.
Telgrafın devamında "Şabat'a kadar elimize un geçmezse şehirde açlık başlayacak" deniyordu.
Telgraf öyle açıktı ki " Birmanya Yolu"  bitmeden Kudüs'ün teslim olacağı  hemen anlaşılıyordu.
Kırmızı Ev yine bir toplantıya daha ev sahipliği yapıyordu. Sonunda karar verdiler...
Altı yüz Yahudi gerekliydi. Sırtlarında 20 kilo yükle  5 kilometre yürüyebilecek 600 Yahudi lazımdı.
Yol açılıp ta yoğun yardım gelene kadar her gece bu 6oo kişi sırtlarında  taşıyacakları 20 kilo
yükle Kudüs'ü birazcık olsun besleyebilirdi ve zaman kazanabilirlerdi.
İşçi konfederasyonları devreye girdiler.  Bankacılar, memurlar, işçiler, tüccarlar çok kısa
ancak  çok önemli bir görev yapmaları için nazikçe  otobüslere davet edildiler.
Ünlü folklorcu Mordehay Zeira'da yolcular arasındaydı. Ne var ki bu insanların çoğu emeklilik
yaşına yakındılar ve şehir hayatı yüzünden yürüme alışkanlıklarını yitirmişlerdi.
Otobüsler onları Nachson harekatının başladığı yere, Kfar Blou'ya götürdü.
Kibutzlardan gelen Yahudi kadınlar karıncalar gibi çalışıyorlar torbalara koydukları  un, pirinç, şeker,
kuru sebze ve süt tozlarını daha sonra sırt çantalarına yüklüyorlardı.
Ukraynalı değirmencinin oğlu komutan Joseph Avidar hamallara görevlerini açıkladı.
Konuşması sürdükçe yüzler asılıyor, bedenleri korku sarıyordu. Sözlerini şöyle bitirdi:
-Her birinizin sırtında 100 Yahudi'yi bir gün daha hayatta tutacak yiyecek olacak,
Kudüslü kardeşleriniz  bugün sadece dört dilim ekmek yiyebildiler...Yolunuz açık olsun.
Elini kaldırıp onları uğurladı. herkes donmuştu.
Komutanın eli yoktu, daha evvel bir el bombasıyla kopmuştu...
600 Yahudi birden canlandı. En ağır çantayı kapabilmek için koşuşturmaya başladılar...
Joseph onları tekrar otobüslere doldurdu ve Birmanya yolunun  açılan son noktasına kadar getirdi.
Bundan sonra Yehuda tepelerini yürüyerek aşmaları gerekiyordu. Karanlıkta hamallar kaybolmamak için  tek sıra halinde biri birilerinin gömleklerini tutarak ilerlemeye başladılar.
Dünyanın en geveze ulusu hiç konuşmadan yürüyorlardı.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


 O yol açıldı. Kudüs açlığa yenilmedi.
Ama ne yazık ki Judas Maccabee'den beri ilk Yahudi generali Amerikan
asıllı David Marcus İbranice bilmediği için nöbetçinin  sorduğu poralaya  cevap veremeyecek ve ateşkes şerefine giydiği beyaz elbisesi yüzünden Arap zannedilerek bir Yahudi Nöbetçi tarafından vurularak öldürülecekti...
11 haziran günü 30 günlük ateşkes ilan edildi. Yahudiler bu süre içinde toparlandılar.



Avrupa'dan satın alınan pek çok silahı ülkelerine getirebildiler. Ateşkesten sonra her cephede  ilerlediler ve bugünkü İsrail'i kurdular.

Bir gün Kudüs'ü ziyaret ederseniz  yürürken yerdeki taşlara daha dikkatli bakın.
Orada biz bu topraklarda yaşayabilelim diye dökülen kanların ve gözyaşlarının izlerini bulacaksınız.




Bu haftada bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.

Şavua tov...

Hoşça kalın,
Sevgiyle kalın,
Aron Baruch (Ankaralı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder